20 Haziran 2013 Perşembe

zor gece

Bu gece yine uykuya haram kılındı gözlerim
Ve yine düşüncelerim bir avuç sen dolusu suya boğuluyor
Kim bilir hangi yıldız gözlerinden kayarak kalbinden geçen sevdaya dilek oluveriyor
Birçok sorum var aslında sensiz geçen zamanın cevaplarına 
Sen diye yerine koyamadığım aşkları azad ediyorum benden
Mutluluk organlarımı bağışladığım 18. yaş günümdeydi gidişinin peşi sıra başlayan ağrılarım 
Sevgi yetmezliğinden ölüyorum şimdi 
Hiç çaresi bulunmayan yalnızlıkların morgundayım 
Her gidişe elveda kala gömülüyorum artık 
Sessiz bir günde geceden kalma huzur kokusunun sindiği bir göz kapağı dolusu toprakla

18 Haziran 2013 Salı

VAR MIYDI ???

Gökyüzünde yıldız var mıydı?
Yoktu
Çizelim gökyüzüne yıldızları
Yatalım çimenlerin üzerine gece vakti
Bir ağaç olsun baş ucumuzda
Yaprakları yorgan olsun sarsın bizi
Tutalım kayan yıldızlardan dileklerimizi
Her yıldız dileğimiz olsun
Gündüz olunca yok olsun dileklerimiz
Gece olunca gerçekleşsin her biri
Gece gizler kötülükleri çünkü , karanlığa gömer hepsini
Temiz bir gece de gerçekleşsin hepsi
Dilek olsun yıldızlarımız
Yıldızlarımızın dilek olduğu gibi
Gökyüzünün gecesine çizilsinler
Gecemiz olsun gökyüzü , dileğimiz olsun yıldızlar ve gerçeğimiz olsun dilekler

BİLMEMEK

Adam seviyordu kadını aslında
İtiraf edemiyordu kendine
Korkuyordu sanırım
Kırılmaktan mı?
Bağlanmaktan mı?
Terk edilmekten mı?
Bilmiyordu , karanlık bir mahzende cevaplardan saklanıyordu
Yalnızdı
Soğuktu elleri
Kabus dolu rüyalar yüzünden uyuyamıyordu
Yorgundu
Onca zaman yaşanmışlıkların ağır yüküyle ayakta durmaya çalışıyordu
Sessizdi
Konuşsa ağlayacaktı farkındaydı , susuyordu o yüzden
Kabullenmişti
Kaderin ona sunduğu hayatı yaşamayı göze almıştı artık
Bekliyordu
Neyi , kimi beklediğini bilmeden sadece bekliyordu
Seviyordu
O kadını seviyordu uzaktan , gözlerinden kalbine sızıyordu kadına olan sevgisi
İstemiyordu
Mutsuzluğuyla mutsuz etmek istemiyordu kimseyi hiç istemiyordu
Gidiyordu
Ya da
Kaçıyor muydu?
Kendi de bilmiyordu , koca bir bilinmezliğin cehennem ateşine sürükleniyordu
Yanıyordu
Canı yanıyordu belki de
Aldırmıyordu
Gözlerini kapatmış , göz kapaklarından kendine duvar örmüştü
Bilmiyordu
Hiçbir şey bilmiyordu hiçbir şey

ÇÖZÜLEMEDİK

Geçmeyen boşlukların günahı boynuna
Enkaz altında bırakılan vicdanların kurtuluş umuduyla yaşamak
Hangi ölümcül hastalığın tedavisi bulunduki zaten
Sonsuzluk rüyalarda imkanlı bir hâl aldı sadece
Birbiri ardına dizilmiş bekleyişlerin sırası yağmalanmış
Hangi söze inanç kaldı , hangi sınırlı beyinlerin genişliğiyle tanışabildik
Hiç ummadık şekilde son bulan hikayelerin şaşırmışlığıyla kala kaldık
Sökük elbiselerin küflenmiş dolaplarına olan uzaklığımız çıplak bıraktı demirden soğuk bedenimizi
Eski tozlanmış bir çerçeveye koyduğumuz yeni bir fotoğraf araladı temiz sayfayı
Alıştıkça garipsendi her bir normallik
Değişik enstrümanların bir araya geldiği geceler var ya
İşte ilk cümlede bahsettiğim boşluğun geçici dolduruluşuna çalışan bir işçi
Bense bir hasta , tedavisi olmayan hastalıkların morgundayım
Ölü bir ten kokusu parfümüyle başı dönen enkazlı vicdanların ummadık şekilde biten hikayelerini okuduk
Demirden soğuk çıplaklık , boş çerçeve ve alışılmış gariplik
Karmakarışık ben karmakarışık sen kördüğüm biz
Çözülemedik çözülemedik ve çözülemedik

NOKTALAMALAR

Sevmem ben noktalama işaretlerini
Hele noktayla biten cümleleri hic sevmem
Aralık kalan kapılar gibi yarım bırakılmalı cümleler de
Sanki hep bir sey söylenecekmiş gibi
Hiç bitmeyecekmiş gibi yarım kalmalı hepsi
Zaten ben sevmemki sonu gelen her seyi
Sonsuz olmalı cümlelerde üç nokta konulmalı sonuna
Ya da boşverelim üç noktayı da öyle sade kalsın uzak kalsın gelecek olan sondan
Yazıldığı gibi okunsun yazılar herkes kendi sevdiği istediği anlamı çıkarsın
Zaten neden kısıtlanırkı cümleler noktalama işaretleriyle özgür olmalı her bir cümle
Tutsak bedenlerimizden arındırılmalı hepsi denize dökülmeli ya da rüzgara bırakılmalı her biri
Sonsuzluğa gitmeli cümleler sonsuz olmalı yazılanlar ve biz sonsuz olmalıyız ya bir denize dökülmeli ya bir rüzgara bırakılmalı ya da uçurtma olup uçmalıyız
Sonsuz olmalıyız işte sonsuz

TARİFSİZ

Ask tuhaf bır sey ıste tarıfsızdır bana gore
Yolda yururken yagmura yakalanmak gıbı mesela ask
Ya da ne bılım yanlıslıklardan dogan guzellıklerdır belkıde ask
Sıcak bır gunde bır yana yakıla cesme arayan ınsanların suya olan hasretıdır belkıde ask
Ask belkıde ıcımızde derınden kut kut atan bır kalbın aynasıdır
Kım bılır belkı de ıcılen ıckının sarhoslugudur ask
Sevgılıye saklanan kucuk bır tebessumdur belkıde ask
Ask gozlerın karsı tarafı guzel gormesıdır tum kusurlarına ragmen belkı de
Ne bıleyım ıste ask yakan gunesten saklanmak ıcın bulunan bır agac golgesıdır belkı de
Tarıf edılemeyen lezzetlerın damakta bıraktıgı essız tattır belkıde ask
Ya da ask yolculuktur sonu bılınmeyen dıyarlara
Belkıde ask yaramaz cocukların annelerınden dayak yememek ıcın saklandıkları kuytu koselerdır
Kım bılır ask ı kım bılır ask ın tarıfını ask boyledır ıste kendıne yasanılan guzellıkten ya da acıdan tanım koyar
Ask tum ınsanları bıle yerı geldıgınde bır araya getırebılecek kutsallıktadır ıste
Ask boyle bır seydır acısıyla tatlısıyla varlıgıyla yokluguyladır ask...

BUĞULU BİR GÜN

Karadeniz'in hırçın dalgaları tırmalıyor kayaları
Sis yavaşça oturuyor sabahın sakat dizlerine
Bir çocuk geçiyor sahil kenarından buğulu bakışlarıyla süzerek gökyüzünü
Sonra bir balıkçı kayığı görünüyor sislerin içinden , özgürlüğüne son verdiği balıkları aç karnını doyurmak için eve getiriyor
Kalabalıklardan sıyrılmış sokak kedisi titriyor soğuktan buz tutmuş ağaç yapraklarının altında
Karınca sürüsü yürüyor hizalarını bozmadan ekmek kırıntıları sırtında
Genç bir kadın yakıyor sigarasını soğuk elleri titrek ve yaralı
Gözleri uzaklara göç ederek dönemiyor kendi benliğine
Genç adamların yırtıcı bakışlarıyla toparlıyor kendini
Kızgın bulutlar kararmaya başlıyor sonra , yoğun bir yağmur ve gök gürültüsünün habercisi olduğunu gösteriyor insan ırkına
Sancılı bir akşam aydınlığı yok ediyor
Ve ben geliyorum sessizce
Kimsesiz yıkıntılar içinde bir avuç dolusu bertaraf yokluklarla yaslanıyorum hırpalanmış duvarlara
Belki diyerek başlıyorum cümlelerime ve o belkilerden sonra mühürleniyor dudaklarım
Söylenmesi gereken onca şey unutuluyor ya da hatırlanmak istenmiyor
Uzunca bir süre anlamsız mide bulantılarıyla sarhoşluğu yakalıyorum
Artık "neden" diye sormayı da bıraktım , bütün nedenler zamanla cevabını bularak işte yine sıfırlı bir başlangıç yapıyorum
Yeniden merhaba sıfırlı başlangıçlar yeniden merhaba

BAŞI SONU BELİRSİZ

Yarım kalan ayrılıklar gibi
Kıçı başı belirsizdi yine
Dudakta söylenemeyerek eskitilmiş cümleleri sayıyorduk
Ve bir kök daha çürümeye başlıyordu ağacın tutunduğu yüz yıllık barınağından
Ama ile ortaya atılan söylentiler peşi sıra heceleniyordu ağızda
Üzgün bir yüzün gözlerinden akan içki damlaları sarhoşluğuna sarhoşluk katıyordu
Tuz basılmış yaralar bile sızlamıyordu artık kendinden geçmiş vucütlarda
Bir ben bir sen bir biz oluyorduk güya alkışlanan hayaller galasında
Yanılgılarımızı toplamaya başladığımız su sızdıran damlardan , teker teker düşmeye yemin etmişcesine bırakıyorduk ellerimizi sanki
Ne çok zaman dilimi küsmüştü oysa arkasında bıraktığı yaşlanmış vakitlere
Günlüklerin bile saklamaya korktuğu günlerin olduğunu bilmek bile ürpertiyordu
Hoşçakal diyorduk üstüne basıp geçtiğimiz duygu kırıntılarına
Yeni bir gün doğuyordu sonra , yeni bir güne atılan ilk adım ısıtıyordu içimizi
Ve bir tokatla yere yığılıp daha güçlü olarak ayakta duruyorduk
Yeni doğan bir güne yeniden merhaba deme vakti merhaba yeni doğan gün merhaba

KELEBEĞİN RÜYASI

Nasıl anlatsam bilemiyorum
Kelebeğin rüyasının ömrü kadar olduğunu
Kanatlarından kendine hediye ettiği yaşamını bilerek çıktığı kozasından yine de savaştığını her şeyle her şeye rağmen nasıl anlatsam
Ah yaşamıyla ölümü her matematik denkleminde birbirine denk çıkan kelebeğim
Nasıl anlatsam da söz gelimi söylemlerimle süslesem renga renk kanatcıklarını
Güzel sözlerim de küsmüştür şimdi bana onca kullandığım kötü sözlerim yüzünden
Anlayacağın sade bir selametle uğurluyorum seni uç uçabildiğin kadar rüyandan uyanacağın kısa menzilli zamanına
Bir kelebeğin rüyası kadar ömrü olanlara ne mutlu aslında
Sade bir yolculuğa kefen parası bile bedava 

HAYALİ BİR SEVGİLİYLE KONUŞMA SAATLERİ

Yoruldun mu?
Hadi yasla başını omzuma
Saçlarının kokusu dolsun içime her nefes alışımda
Neden hep soğuktur senin ellerin
Hadi tut ellerimden , tenine karışsın tenimin sıcaklığı
Hep hüzünlü mü bakarsın sen
Bak gözlerime de açsın çiçekler , yeşertelim solmuş ağaç yapraklarını
Sesin hep böyle titrer mi senin
Eşlik et şarkıma hadi , en güzel şarkılarda birleşsin sesimiz
Senin kalbin hep böyle korkarak mı atar
Korkma hiç , atan kalbin bende emanet gözüm gibi bakıyorum
Ve sen
Sar yüreğinden ellerimi , belki zordur seninle dört mevsim yaşamak üzülme kapat gözlerini
Ben göz kapaklarına çizilmiş hayali bir resmim
Kapattığın gözlerinden sadece seninle birleşirim

.......

Birileri zincire vuruyor yine küf bağlamış hayalleri
Tutsaklığa yardımcı kerpiçten yapılma evler daraltıyordu kendini
Boğazda düğümlenen bir kaç kelime kurtulmaya çalışıyor yine dudak arasından
Hayali bir kahraman oynatılıyor gölge oyunlarının sahnelendiği bir salonda
Yarışa tutuşmuş haşereler sürüsü ödüle koşuyor
Cezalandırılan bir köle idam ediliyor sabahın ilk ışıklarıyla beraber
Birkaç çocuk kandırılıyor üç beş kuruş ve avuç dolusu şekerle
İşte orada bir kadın tecavüze uğruyor zalimce
Hayranlık ve acıyla izleyen gözleri yakıyor merhamet sahibi kurtarıcı
Saman kağıdına mürekkebli kalemle yazılan fermanlar kaydediliyor
Bir millet ölüyor ve yeni bir millet uyanıyor
Güneş doğuyor
Aydınlanıyor tüm karanlık
Gece asılıyor aydınlığın gözleri önünde
Yıldızlar ağlamaya başlıyor
Ay kendini gündüze emanet ediyor
Yeni adımlar atılıyor sonra yepyeni adımla
r

YALANI GÜLÜMSEMELER

Bu yalancı gülümsemeler bir gün beni öldürecek
Yine kahrolası bir gece daha yük bindirdi omuzlarıma
Yarıda kesilen gülümsemelerimde cabası
Diyorum ya zaten bu yalancı gülümsemeler bir gün beni öldürecek diye
Ama hiçbir ölüm bu kadar kolay isabet etmez insana
Yara açar , sızlatır ilk
Nerden de girdik bu konuya
Acı gerçeğin mizahını da yaptık ya
O yüzden herhalde gülerken ağladık gece boyunca

LEFROY VE AUSTEN

Lefroy için Austen hep o siyah saçlı hırçın kız olarak kalacaktı anılarında
Lefroy ellerini uzatıyordu gitmeden Austen'e
Son bir ten temasıyla sonsuza dek sürecek olan ayrılıklarını mühürleyeceklerdi
Austen dolan gözlerini kaçırmak için Lefroy'dan , arkasını dönerek yavaş adımlarla gidiyordu
Lefroy hızlıca arkasından koşarak Austen'in ince belini sarıyordu kollarıyla
Bir sürü çiçeklerin hüküm sürdüğü çiçek bahçesi gibi kokan Austen'in saçlarına dayıyordu yüzünü Lefroy
İkisinin de kalbi hıçkırıklara boğularak atıyordu o an da
Yağan yağmurla karışıyordu ikisinin de göz yaşları ve birleşerek küçük bir su birikintisi oluyordu
Austen Lefroy'e dönerek keskin maviyle boyanmış gözlerine bakıyordu büsbütün
Lefroy gözlerini kapatıyordu ve Austen'e yaklaşarak yağmurla karışık göz yaşının ıslattığı dudaklarıyla alnından öpüyordu Austen'i
Austen ıslak ve soğuk elleriyle Lefroy'un yüzüne son kez dokunuyordu
Ellerine çiziliyordu Lefroy'un yüzü , her el falında Lefroy onun kader çizgisi olsun diye çiziyordu onun yüzünü ellerine
Son bir sarılmayla vedalaşıyolardı
Ne zordu gitmek ne zordu iki kalbin tamamladığı puzzle parçalarını bozup yok etmek
Ama ayrılmak zorunda oluşlarından haberdar olarak son bir vedalaşmanın hakkını vererek gidiyorlardı birbirlerinden
Lefroy ve Austen anılarda kavuşuyorlardı sadece
Ve Lefroy için Austen hep o siyah saçlı hırçın kız olarak kalacaktı kalbindeki anı defterinde
Hoşçakal Lefroy Hoşçakal Austen diyerek gözleriyle birbirlerine gidiyorlardı birbirlerinden sadece gidiyorlardı