30 Mart 2013 Cumartesi

SONU GELMEYEN HİKAYE

Bir kadın geliyordu sonbaharda dökülen yaprakların arasından
Adam bekliyordu kadını martı sesleriyle balık kokusunun birleştiği mekanda 
Kadın rüzgarın saçlarını okşayışıyla , ışıldayan gözleriyle adama bakıyordu
Sanki eşsiz bir resmin parçasıymış gibi donakalmıştılar 
Adamın sessizliğini bozarak merhaba deyişindeki tedirginliği hissediyordu kadın 
Ve elini uzatıyordu narin ellerinin yumuşaklığında kayboluyordu adam kadının 
Kadının vanilya ve misk çiçeksi kokularının karışımıyla oluşturulan parfümünün kokusu havayla bütünleşerek adamın simasında gülümsemeye neden oluyordu 
Uzun zaman sonra yabancılaşan iki insanın sıcaklaşmasıyla cıvıldamaya başlıyordu kuşlar 
Kadınla adamın yekpare olan kalbinin ritmi gökleri deliyordu 
Ve o kadını seviyordu adam , kadının onu sevdiği gibi 
Hiç sonu gelmeyen hikayelerinin hayal kırıklığına hoşçakal diyorlardı 
Hiç sonu gelmeyen hikaye hoş kalır mıydı?
Kalıyordu işte kalmak zorundaydı, yaşamın bile sonsuzluğu olmadığı bu evrende aşk'ın sonsuzluğunu düşünmek büyük bir suç olurdu
Hiçbir aşk'ın sonu yoktur aşk'ı arayanlara duyurulur.

GERÇEKLİĞİN SAVAŞI

Şöyle bir gerçekliğe değinelim istiyorum.Çoğu insanın yapamadığı daha doğrusu yapmak işine gelmediği kavram gerçeklik.Neden gerçeği örtbas etmeye çalıştıklarını , neden gerçekten kaçtıklarına anlam verememişimdir.Hani derler ya dost acı söyler diye.Aslında dost tam gerçeği söyler.Söylemesi gerekir çünkü.Ne olursa olsun gerçeğin hüküm sürmediği bir dünyada hiçbir şey tam olmaz.Hep bir şeyler eksik olur.Dürüstlük diyoruz değil mi ? Herkes dürüst olunması gerektiğini öne sürer lakin bunu öne sürenler bile dürüstlükten kaçar.Neden? Çünkü dürüstlük gerçeğin ta kendisidir.Bir insanı mutlu etmek için yalan söylemek  gerçeği gizlemek bence yapılan sahtekarlıkların en büyüğüdür.Ne kadar sağlam karakterde isek o kadar gerçekçi oluruz kanımca.Tabi bu düşünceye karşı olanlar olur olmaz diye bir kaide yok ama bence karşı çıkanların çoğu bile bunun böyle doğru olduğunu çok iyi bilirler.Siyaset,hukuk,spor,edebiyat vs. vs. çoğu dalda gerçeğin gizlendiğini fark ederiz , bunu fark edişimizdeki hayal kırıklığıyla beraber gelen umutsuzluğun...Umutsuzluk diyorum çünkü hayatımızda karşımıza çıkan çoğu şeyde gerçeği göremeyince ilerde bizi bekleyen korkunç bir toplum kargaşasının doğacağını anlarız , bu yüzdendir umutsuzluğa kapılışımız. Eskiye nazaran günden güne fazlalaşan bu durumun önüne geçmek imkansız değil ama bayağı bir zor sanırım.Derler ya hayata pembe gözlüklerle bakıyorum diye.Ben bunları söylediğimde de bana söylenen cümle tıpa tıp bu oluyor.Ama anlamıyorlar ki ben,siz,biz,onlar böyle düşünmeye başlasa ne çok şey değişeceğini , fakat herkes bir karamsarlığın peşinden sürüklendiği için ya da işlerine gelen en kolay yolu seçmeyi tercih ettikleri için bu düşünceyi savunmaktan koşarak kaçıyorlar.Bu duruma benim gibi düşünenler üzülmüyor mu evet tabiki de üzülüyorlar benim gibi lakin yapılabilecek fazla da bir şey olmadığının farkındalar.Umudu kaybetmemek gerek, belki bir gün bir yerlerde böyle düşünen milyonlarca insan çıkıp gelir ve ikna kabiliyetleriyle dar kalıplara sıkışmış kafaları o dar kalıplardan kurtarırlar.Eğer böyle bir şey gerçekleşirse o milyonlarca savaşan insanlardan biri de ben olacağımdır.

FARKLI BENZERLİKLER

İşe yaramaz diye önemsemeyip yere atılan 5 kuruşların birleşiminden oluşmuyor muydu büyük paralar zaten , tıpkı küçük mutlulukların önemsenmeyip kenara itilmesiyle büyük mutlulukların oluşumunun engellenmesi gibi farklı kavramların birbirine olan benzerlikleri ; biri 5 kuruş bir diğeri küçük mutluluklar...

FÜTÜRİST BİR ŞAİRİN KALEMİNDEN

Fütürist bir şairin kaleminden yazıyorum
Bütün ölçü uyak denen kavramların yok oluşundan doğan özgünlüğün günü bugün
Teknolojiyle esir alınan bir milletin ayak sesleriyle uyanıyoruz geleceğe
Geçmişin tozlu izlerini silmeye çalışan bir neslin korkunç kahkahaları bir sis gibi sarıyor tüm zamanı
Nasıl bir zamandayız ya da nasıl zamana ilerliyoruz
Doğru zannedilen bütün yanlışların tutsaklığıyla mahvoluyoruz
Kurtulmak için yapılan tüm çırpınışların bozguna uğratılmışlığıyla yırtınıyoruz
Makineleşen bir dünyanın susuz dalgalarında yüzmek için tüm bu çaba
Karikatürize edilmiş bilinçaltı ve soyut resimlerin oynaşmalarından yazılan tüm yazıların kitap haline gelişindeki o büyülü gizeme kapılmak için kapatıyoruz gözlerimizi
Şimdi ve şimdilerin şimdiliğiyle sesleniyorum!!!
Yazdığım kalemin fütüristliğinden doğan şair er ya da geç doğruların yanlışlarla savaştığı bu savaşta öleceksin

YAĞMUR VE HER ŞEY

Bir kar tanesi ol şimdi düş parmak uçlarıma
Sonra yağmur ol ıslat beni büsbütün
Yıka tüm pislikleri bedenimden sök at kirli izleri
Kalmasın yabancılardan derme çatma duman isleri
Ve bugün yağmura vefa borçluyum , tüm kötülükleri temizledi yeryüzünden
Seviyorum yağmur yürekli çocukları , seviyorum sessiz sedasız gidenleri
Her mısrada defalarca yere çarpılıp çoğalan cümleleri seviyorum 
Gece yıldızların verdiği ilhamla yazılan şiirlere hayranlık duyuyorum hep
Defterlere sığdıramadığım diyalogların gülüşlerinde gördüğüm gamzelerin içine gömüyorum bizi
Şimdi can kırıklarına , kül olan bedenlere güle güle deme vakti
Ağlama kötülüklerin sömürdüğü iyilikler ülkesi ağlama
Sesini duyan yok bu diyarda
Yok bu diyarda duyan sesini
Benim diyarımda yok sesini duyan
Ve ben diyar duymuyorum sesini

HUZURUN ARANIŞI

Huzurun arandığı bir dehlizden geçiyorum
Arayıpta bulamadığım, çocukluktan kalma mutluluklarımı biriktiriyorum bahar kokulu kutumda 
İçimden bir toprak kayarcasına yarım kalıyor her şey yine
Göz kapaklarımda yaşanan savaşlardan sağ çıkmak için tüm gücümle direniyorum
Günahlarımı üzerimden çıkarıp askıya asmak istiyorum
Omuzlarımdaki görünmez yükten alçalarak yürüyorum
Bu benim suçum değil aslında bilincindeyim her yaptığımın
Sırf verilmeyen bir sevgiden dolayı yapılan tüm bu hırçınlıklar ve yanlışların kanamalı doğuşundan ölü olarak atılıyorum yaşantıma
Eksik kalan parçalarımında beyin ölümü gerçekleşiyor artık
Ne yapabilirim şimdi kendim için?
Nasıl çıkabilirim aydınlığa?
Ya da nasıl huzura uzanır ellerim?
Çok soru var cevaplayamadığım, çok yanlış var doğrularımı yoksullaştıran
Ve belki bir gün yoluna girer diye her şey bekliyorum örtülü sert kabuğumda

ASİL OLAN BİR PEZEVENG

Bu sabah seni gördüm yavan aşkların asil pezevengi
Her bir parçamın garip titreyişiyle beraber , gözlerimi saran ıslaklığın yankısıyla gittim
Ve o anda başladı sana doğru 24 saatlik süreci kapsayan küfürlü konuşmalarım
Her ağzımdan çıkan kelime de seni öldürüp dirilttim 
Seni kalbimde yok edişimdeki attığım sevinç nağralarının beni köz ettiğini şimdi anladım
Biliyor musun ? Yavan aşkların asil pezevengi
Bana aşk'ın tanımını soranlara ne söylediğimi
Bana aşk'ın tanımını soranlara : " Bu soruyu benim gibi aşk'ı kutsallaştırana değil onun gibi aşk'ı yoksullaştırana sorun , ihanet olmaz aşkta deyipte aşk'ın ihanetinin kitabını yazan ve yazdıran aşk'ın azılı katiline sorun dediğimi
Şimdi sırtımda resmettiğin keskin ihanet izlerini taşıyorum
Kalbin neden mühürlü diye soranlara " O " , yani benim dilimde " SEN " deyip susuyorum
Kim bilir belki şu saatte hangi bedenin sıcak nefesiyle ısıtıyorsundur buz dağlarından olma hislerini
Ya da kimi aklından geçirip bana " SENİ SEVİYORUM " dediğin dudaklarla gülümsüyorsundur ona
Önemi yok artık sensizliğin zaten
Alıştım ben yalnızlığın dostluğuna
Ve kimi " SEN " diye alsam hayatıma
Daha çok " SEN " hasreti kondurdu yanağıma

YOK OLUŞLAR

Yok oldu işte
Kalbimizden sevgimiz yok oldu
Merhametimizin bizi sarıp sarmaladığı zamanlar yok oldu
Yok oldu sarmaşıklarda açan çiçekler
Üstü başı çamurlansa da gülümsemesi yüzünden eksik olmayan çocuklar yok oldu
Aşk'ın bedenle değil de yürekle yaşandığı zamanlar yok oldu
Yok oldu eski komşuluklar , o birbirine saygılı insanlar yok oldu
Kırk yıl hatrı olan türk kahvesinin tadı bile yok oldu
Hele o siyah beyaz çekilipte ,büyük değeri olan , cüzdandan hiç çıkarılmayan fotoğraflar bile yok oldu
Deniz kenarında çayın yanında yiyilen yarısıda martılara atılan o simit bile yok oldu
Nerede o eski zamanlar nerede hani?
Postacılar vardı ; çantalarında gül kokulu mektuplarla gelirdiler , hasret kokardı mektuplar , şimdi o hasret kokan mektuplar bile yok oldu
Ne çok şey yok oldu dimi
Mendil kapmaca , sek sek , yakar top , ip atlamaca oynanan bu oyunlar bile yok oldu
Daha çok yok oluşlar var daha çok hepsi zamanla hepsi

İYİ BİR DOST

Lavanta kokusunun kendini belirginleştirmesiyle
Esen rüzgarın havada kokuları buluşturduğu bir günde
Yalnızlığın peşimi bırakmadığı saniyelerde
Leyla hemen gelir yanıma
Asla bırakmaz beni yalnızlığımla bir başıma
Mutlu etmek için uğraşır , çünkü o asil bir dosttur
Uslu durmanın zincirlerini beraber kırarız onunla
Rezil rüsva hayatlardan ders alarak ilerleriz doğru zamana
Temiz bir akşamın esintisiyle yakarız sigaramızı
Elimizi sallarız yıldızlara , kayan yıldızla merhabalaşırız
Zaman zaman çılgınlaşırız , küseriz , barışırız , deliye döneriz
Ama asla birbirimizi kaybetmeyiz asla

YAZA MERHABA

Daha açılmamış bir gül güneşe doğru gülümsüyor
Ağaçlar açmış çicekleriyle yaz'ın habercisi ve birde vereceği meyvelerin habercisi tabi
Kuşların ötüşüyle beraber çocukların gülümseyişi , savrulan yaprak edasıyla öteye beriye koşuşturan insanlar da var
Hepsi hepsi güzel bir günün ve güzel günlerin habercileri
Gökyüzündeki deniz mavisinin buluştuğu yemyeşil ovaların , yaylaların insan kahkahalarıyla , konuşmalarıyla bütünleştiği zaman bugün
Sıcaktan kavrulan insanların denizde serinledikleri ya da bir ağaç gölgesinde elinde bir kitapla oturdukları zaman bugün
Bu mevsim yaz mevsimi , aşk kokusunun havada raks edişiyle buz kesilmiş kalpleri sıcaklığıyla sararak eriten , kalpleri bütünleştiren bir zaman mevsimi
Bu mevsimde görürüz çalışkan kadınlarımızı , dişleriyle tırnaklarıyla çabalarlar yorulmak nedir bilmezler bu mevsimde görürüz hepsini
Bu mevsim yaz mevsimi , dostluk mevsimi , aşk mevsimi , mutluluk mevsimi , heyecan mevsimi , serüven mevsimi bu mevsim yaz mevsimi

AH O RASİM AMCA

Doksan üç yaşındaydı Rasim Amca
Titreyen elleriyle tutmaya çalışırdı bastonunu 
Severdi Rasim Amcayı çocuklar , gençler , orta yaşlılar
Iyi kalpli adamdı Rasim Amca 
Tutmayan dizleriyle yürümeye çalışırdı cıvıl cıvıl sabahın kucağında
Ölümden korkmazdı , sevgi dolu yüreğiyle sevecenlik katardı geçtiği sokaklara 
Cebinden eksik etmediği köstekli saatini çok severdi
Çocukları onu yapayalnız bıraksa da o yine de onlar hakkında kötü düşünmez tüm iyi niyetiyle onların meşguliyetlerinin fazlalığını dile getirirdi
Çok iyi adamdı Rasim Amca çok
Evinde yalnızlığına ortak olan pamuk kadar beyaz hatta adı pamuk olan kedisiyle mutlu mesut yaşardı
Yüzünde gençliğinden kalma izleri taşıyan çizgileri gün geçtikçe daha da belirginleşirdi Rasim Amcanın
Şakaklarından akan beyaz karlar tombul yüzüne hürmeten uslu durur sıkmazdı Rasim Amcayı
Neşeliydi Rasim Amca , yaşadığı yoksulluklar , gördüğü savaşlar hafızasından silinmese de o aldırmaz gülümserdi hayata
Emekli bir kaptandı Rasim Amca
Maket gemileriyle dolu evinde denizlerde dümen çevirdiği zamanların hayallerini kurar , çizgilerle buluşan gözlerinden yaşlar süzülürdü
Ne duygu dolu adamdı Rasim Amca ne duygu dolu
Penceresinden seyrettiği güneşin batışıyla akşamın aşkla buluşmasını her gün izlerdi penceresinden
Önüne sunulan hayatı yargılamadan , şikayet etmeden yaşayabildiği kadar yaşamaya çalışıyordu Rasim Amca
İyiydi Rasim Amca çok iyiydi , sevgi doluydu , güler yüzlüydü , sevecendi , çok iyiydi çok...

MEMLEKET HASRETİ


Keskin maviyle örtülü semaların taraçalarından seyrediyordu yerin kat kat altını
Art arda yürüyen kervanların dolambaçlı yollarına karalardan mil çekiyordu
Aşina olduğu daüssılanın hasretiyle beraber yakıyordu yarım bıraktığı sigarasını
Gurbette memleketinin hayaliyle bakarken gökyüzünün nemli eteklerine , bir vatan kokusu sürpriz gibi konardı burun deliklerine
Sonra güçlü bir afyon ruhuyla geçerdi kendinden gariban göçlerin yırtık pırtık seyyahı
Ve yüreğinde buruk kalan memleket özlemiyle kays misâli çöllerde yürürdü aç susuz
Kays'ın Leylasına olan aşk'ı için aştığı çölleri , o memleketine olan aşk'ı için aşmaya çalışıyordu
Yakıcı sıcaktan çatlayan , kuruyan dudaklarını biraz olsun ıslatmak için hayali bir sebilhane görür uzaktan koşardı ona doğru , koştukça uzaklaşırdı sebilhane o koşar koşar koşardı
Yorulupta sıcak çöllerde saçlarının arasından sızan terin dudaklarını ıslattığı o anâ kadar koşar sonra rahatlardı
O bir memleket aşığıydı , garibandı , seyyahtı
Onun için saadet kendi topraklarında gebe kalan tarifsiz kokuda gizliydi
O bir memleket aşığıydı işte